Zübeyde Ana’mız

Baha Akıner Zübeyde hanımı yazdı

Her anne en kıymetli, en özeldir de; bugün Türk milletinin annesi doğdu dostlar. Ebedi ve tek Başkomutanımız Mustafa Kemâl ATATÜRK'ÜN annesi Zübeyde Ana'mız, 166 yaşında...

Yılının ne önemi var? Hâlâ yüreğimizde yaşıyor ve sonsuza kadar yaşayacak…

26 Eylül 1857'de, Selânik - Lankaza'da doğar. Osmanlı devrinde; 2. Mehmed zamanında, Karaman'dan Rumeli’ye göçen ve Selânik yakınlarındaki Langaza’da toprak işleri ile uğraşan, Yörük Türkmenlerinden, Hacı Sofu ailesindendir...

Babası Sofuzade Feyzullah Ağa, annesi Molla Hanım olarak anılan Ayşe Hanım’dır. Döneminde kadınların okula gitmesi yaygın olmadığı için; okuryazar oluşu nedeniyle, kendisi de “Zübeyde Molla” olarak anılırdı...

***

Ali Rıza Bey, Selânik'te Gümrük Muhafaza memuruydu. Saygın ve yakışıklıydı. Evliliği hep ertelemişti. Sarışın, mavi gözlü bir kadınla evlenmeyi düşlüyordu…

Rivayet odur ki: Ali Rıza Efendi; bir gün rüyasında aksakallı, nur yüzlü bir dede ve yanında sarışın bir kız gördü. Dede, kızı göstererek, "Bu senin kısmetindir!" diye müjde verip ortadan kayboldu. Ali Rıza Efendi; rüyasının etkisiyle, ablası Nimeti’nin kızı Hatice’ye gidip, "Bana evlenmek için sarışın bir kız bulun" dedi. O devirde adet olduğu üzere, görücüler sokağa düştü. Sonunda bir ağa kızı bulundu. Sarıgüllü Hacı Sofulardan, Feyzullah Ağa’nın kızı; kumrala çalan sarışın, beyaz tenli, güzel mi güzel, orta boylu, şirin mi şirin, mavi gözlü, dalgalı kıvırcık saçlı Zübeyde bulundu…

Kendisinden 20 yaş küçük, henüz 14'ünde, siyah saçlı, ama derin mavi gözlü Zübeyde'ye, görür görmez âşık oldu...

1871 yılında evlendiler. Selânik'in, Yenikapı semtinde yaşamaya başladılar. Önce Fatma doğdu. Ama küçük yaşta hastalıktan öldü. Sırasıyla Ömer ve Ahmet doğdular...

Sınırdaki Çayağzı'na tayini çıktı Ali Rıza Bey'in. Taşınma sırasındaki kaptıkları hastalıktan, 2 yavrucak daha öldü üst üste...

Ömer ile Ahmet de yoktu artık...

Çok acılar çekti Zübeyde Hanım. Derin, dayanılmaz. 1881'de, dördüncü çocukları Mustafa doğdu. Mustafa, aileye Umut oldu. Bilmiyorlardı ama. Sadece aileye değil, vatana umut olacaktı Mustafa; vatanı kurtaracaktı...

1885'te, Makbule doğdu bu sefer. Mustafa 7, Makbule henüz 3 yaşındayken; 1888 yılının son aylarına doğru, Ali Rıza Bey vefat etti...

Sarsıldılar...

Hediyesi Naciye doğdu ardından, hemen 1889'da. Ama o da yaşayamadı. Naciye de, yine çok küçük yaşta veremden öldü...

6 doğum yaşadı Zübeyde Hanım, 4'ünü küçük yaşta kaybetti. Böyle gam, böyle keder...

Hayatı acılarla geçti...

2 çocuğunu yanına alıp; ağabeyi Hüseyin Bey'in, Langaza'daki çiftliğine yerleşti. Babasının erken ölümü ve dayısının çiftliğinde yaşamaları; kendisini ailenin erkeği olarak gördüğü benliğinde, Mustafa Kemâl üzerinde, derin etkileri olduğu düşünülür…

Ağabeyine daha fazla yük olmak istemeyen Zübeyde; ikinci evliliğini, Selanik Gümrükler Başmüdürü Ragıp Bey ile yaptı...

Ragıp’ın da önceki evliliğinden dört çocuğu vardı. Bu evlilik; babasının hatırasına saygı gösterilmediğini düşünen, Mustafa Kemâl’i kızdırdı...

Zübeyde; Balkan Savaşı'ndan sonra Ragıp Bey'den ayrıldı ve artık Osmanlı toprağı olmaktan çıkan Selânik'i terk ederek, kızı Makbule ile birlikte İstanbul'a göçtü. Beşiktaş Akaretler'de bir eve yerleştiler...

Mustafa Kemâl; Ali Fuat Cebesoy’a, Ragıp Bey hakkında, “Bana karşı hep çok saygılı davranmış, büyük adam muameleleri etmiştir. Nazik ve kibar bir insandır.” demiştir...

1919'da; Anadolu’ya çıktığından beri görmediği ve üstelik Osmanlı Padişahı tarafından, hakkında ölüm emri verildiğini öğrendiği, oğlu Mustafa Kemâl’le, ancak; 14 Haziran 1922'de, Adapazarı'nda tekrar buluşan Zübeyde, onun yanına Ankara'ya yerleşti...

Ancak bu şehrin sert iklim koşulları, sağlığını olumsuz etkileyince, tedavi amacıyla İzmir'e gitti. Ve İzmir'de; 14 Ocak 1923 günü, 66 yaşındayken henüz, vefat etti...

Tüm dünyanın düzenini değiştiren anne; Türk dünyasının annesi, Zübeyde Ana'mız...

Halen; hasret çektiğim memleketim, doğduğum topraklar olan İzmir'in Karşıyaka ilçesinde, 1940 yılında yaptırılan anıt mezarda yatmaktadır...

***

Dedim ya: 14 Ocak 1923’te, Zübeyde Ana’mız İzmir’de vefat eder diye. Aynı anlarda Gazi Mustafa Kemâl Paşa, Ankara’dan Eskişehir’e giden trendedir.  Tren 15 Ocak sabahı Eskişehir’e varır. Gazi; Emir Eri Çavuş Ali’yi çağırır, “İzmir’den bir haber var mı?” diye sorar. “Şifre geldi ama çözülmedi paşam” diye cevap veren Ali Çavuş’a hüzünle bakan Mustafa Kemâl Paşa, “Annemin öldüğünü biliyorum” der...

Ekler ardından: Bir rüya gördüm, yeşil tarlalarda annemle dolaşıyordum. Birden bir fırtına çıktı, anamı alıp götürdü…

Bir süre sonra deşifre edilmiş telgraf eline verilir. Gazi; okur, gözlerini kapar, bir an düşünür ve “İzmir’e gitmiyoruz. Treni İzmit’e çevirsinler” der…

Aynı gün İzmir’deki Başyaveri Salih Bozok’a şu telgrafı çeker: Verdiğiniz elim haber, beni çok müteessir etti. Merhumenin münasip bir tarzda merasim-i tedfiniyesini (uygun bir şekilde cenaze törenini) ifa ettiriniz. Cenab-ı Hak, milletimize hayat ve selamet versin…

Yaklaşık 12-13 gün çeşitli yerleri dolaşan ve programına uygun olarak devlet işlerini takip eden Mustafa Kemâl Paşa, 27 Ocak 1923 günü Manisa üzerinden İzmir-Karşıyaka istasyonuna gelir. Beraberinde ordu komutanları, bakanlar, milletvekilleri ve yaveri vardır. İzmir Valisi Abdülhalik Renda, Kolordu Komutanı Fahrettin Altay ve Başyaver Salih Bozok, Gazi’yi karşılar. Yine istasyonda kalabalık bir halk topluluğu ve çevresi çiçeklerle süslenmiş bir otomobil onu beklemektedir. Çevresinde toplananları selamlar. Tıpkı sağlığında önce annesini ziyaret ettiği gibi, yine önce annesini ziyaret edecektir. O gün annesinin mezarı başında duygulu ve özlü bir konuşma yapar. Konuşmasında; yetişmesinde olduğu gibi aynı Milli Mücadele yıllarında da hep kendisinin yolunda olan annesinin çektiği acıları, onun fedakârlıklarını dile getirir. Kendisi yüzünden çektiği sıkıntıları, acıları dile getirirken annesine olan kadirbilirliğini de aynı zamanda...

Ruhun şâd olsun Zübeyde Ana. Yetiştirdiğin evlat vatanımızı kurtardı da; bizim haricimizde dünya konuşuyor ve hayranlık, saygı duyuyor hâlâ. Ve konuşulacak, anılacak; dünya döndüğü sürece, sonsuzlukta…

Minnetle, saygıyla…