Yılbaşı Poşeti…

Baha Akıner Migros u yazdı

Hani diyor ya Reis, "Neredeeen nereye!" diye...

Günlerden dündü, hiç unutmam!

Bindim çarşıdan Vahap beyin 10 numara 5 yıldız sarı limon otobüsüne. Şansıma boşmuş, oturdum en öndeki tekli koltuğa. Dayadım sırtımı da, yerleştim şöyle iyice. Hazırım etrafı seyretmeye. Gel zaman git zaman geldik Pozcu'ya. İçimde miydi hemen, yoksa o anda yanımda-yöremde miydi bilmem? Şeytan dürttü...

Daha Mezitli'ye var daha...

"Ihhh!" dedim, "Bi daaa el hareketi yapma." Süzdü beni şöööyle, "Hadi" dedi, "Yap senenin son çılgınlığını. İn şu Migros durağında, bu sene de kampanya var. Çerez, meyve, sebze filan al, yılbaşı kutla, kap günahları. Hem hâlâ poşetler de 25 kuruş, ki; BİM, 101, kıl, tüy gibi marketlerin poşetleriyle aynı para..."

"Bi daaa mı gelecez kardeşim dünyaya" deyip, bu sefer mantıklı geldi şeytanın teklifi. Pek iyi değil aramız ama ikna oldum şahsen. Herhangi bir ön sözleşmeye gerek kalmaksızın; sanırım, şeytan da bana güvendi sağ olsun. İndim Pozcu'daki Migros durağında...

"Migros durağı" derken, en yakın durak demek istedim yani. Yoksa fakir marketi mi ki, hemen yanında otobüs durağı olsun, di mi ya...

Araçla geliyorlar oraya...

Arkadan dolanmayı pek sevmem, Migros'a 'Giriş' kapısından girdim. Düşünsenize Biiim değil, AAA101 değil, Şook değil, Migros ya MİGROS! Dedim ya çılgınlık...

Aynı boğazdan geçip, aynı yolu takip eden; çakma değil de, asıl, kendi olanları alıp, 3 misli fiyatına alışveriş...

Mağazadan bir girişim vardı. Sanki tüm basın beni takip ediyor. Gururlu, mağrur, omuzlar dik, kendinden emin. Deklanşöre ne zaman basılırsa basılsın hazırım, pozum üzerimde; yapışmış, bekliyor...

Heyecanım üstümde, titriyorum neredeyse. Başladım alışverişe...

"Alışveriş" derken; az'ca alıcam, çok'ça vericem yani. Buradaki kural bu, yersen! Yemezsen; buyur, BİM, A101, Şok, kıl, tüy...

Boru mu? Burası Migros...

Çakmaları kullana kullana, meğerse asıllarını unutmuşuz ya la! Zaman zaman, "Asıl da olsa bu kadar para verilir mi yahu?" dediğim de oldu. Ama başladık artık çılgınlığa...

"Sonunu görmeyen top olsun", pardon pardon; "Sonunu görmeyen yok olsun" deyip, aynen çılgınlığa devam...

Girdim ışıltılı, ışıltılı ama zenginlerin hep kullandığı pahalı manav bölümüne, büyük harflerle "MANAV" yazıyor üstünde; patates alıyorum, havuuuç, maruuul, kestaaane, domateeees, peh peh; oradan çıkıyorum yine üstünde yaldızlı kocaman harflerle "ÇEREZ" yazan pırıl pırıl reyona, leblebi alıyorum, tuzlu fıstııık, fındıııık, kestane, Tanrım bu nasıl bir çılgınlık! Bu arada Migros'un içindeki stantları da anlatıyorum ki, bilginiz görgünüz artsın dostlar. Bu da benden size hediye...

Neyse, biz dönelim mevzuya. Tahmin edeceğiniz üzere hesap kalın geldi. Bir "Ihhh!" sesi çıkarttı bünyeden ödeme anında ama artık yapcek bi şey yok. Hür irademle buradayım...

Mağaza çıkışı tekrar gururla ve elimde, sadece 25 kuruşluk bedelle sahip olduğum beyaz zemine turuncu yazılı "MİGROS" poşetleriyle bir çıkışım vardı. Aynı basın mensuplarına yeni eklenenler olmuş. Mersin'in tüm foto muhabirleri benim çıkışımı bekliyor. Hatta birkaç köşe yazarı fark ettim. Sanırım olayı köşelerine taşıyacaklar...

Elimde gururla taşıdığım poşetlerle yine bedavadan bindim Vahap beyin 10 numara 5 yıldız sarı limon otobüsüne. Etraftakiler yolculuk boyunca poşetlerime baktılar. Gıptayla..

Eve vardığımda; kapıyı açan küçük oğlum Efe, "Baba, Bim'e gitmedin mi? Bir şeyler istemiştim almadın mı?" sorularına, MİGROS'u anlattım O'na. Çocuk henüz bilmiyor tabi..

"Bugünkü bir çılgınlıktı, ama her zaman yapılmaz bu çılgınlık" diye eklemeyi de ihmal etmedim. Dedim ya, dün çılgındım. Çok çılgın. Senenin son çılgınlığı. Yanında yılbaşı gecesi fındık fıstık yiyerek yeni gelen yılı kutlamanın yarattığı günah bedava...

Gerçekten neredeeen nereye dostlar...

Savaşsız, barış ve sevgi dolu, çocukların yataklarına aç yatmayacağı bir yıl olsun. O yıl, bu yıl olsun. Tüm düşleriniz gerçek olsun. Hepinize en içten selamlarımla...