Suat Derviş

Baha Akıner Suat Derviş'i yazdı

“Ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını;

Bir kere eğemedim bu kadının başını.

Kaç kere sürükledi gururumu ölüme,

Fırtınalar yaratan benim coşkun gönlüme.

Cevapları öyle heyecansız ki onun,

Kaç kere iman ettim, hiçliğine ruhunun.

Kaç kere hissettim ki, yine bu gece gibi

Güzelliğin önünde, dolup, çarpmalı kalbi.

Ne mehtabın aksine yelken açan bir sandal,

Ne de ayaklarında kırılan ince bir dal;

Onun taştan kalbini sevdaya koşturmuyor…

Bir çiçeğin önünde bir dakika durmuyor.

Ya bu kadın delidir yahut ben çıldırmışım!

Ben ki birçok kereler kırılmışım, kırmışım.

Ömrümde duymamıştım böyle derin bir acı!

Birden onun yüzüne haykırma ihtiyacı.

İçimde alev alev tutuştu yangın gibi.

Bir dakika kendimin olamadım sahibi.

Hiç olmazsa hıncımı böyle alırım dedim,

Yolda mağrur duran gölgesini çiğnedim…”

Güne, Nâzım Hikmet’in 1920 yılında Suat Derviş için yazdığı “Gölgesi” adlı şiiriyle başladık dostlar. Suat Derviş, 118 yaşında…

Suat Derviş ki; Nâzım gibi, Sabahattin Ali, Ahmet Hamdi Tanpınar, Attilâ İlhan, Orhan Kemâl gibi ustaları bir dergi çatısı altında toplamış güçlü bir kadın…

Aynı şimdiki gibi birçokları ağzını açmaktan, kalemini oynatmaktan korkarken ömrünün sonuna kadar faşizmin karşısında durmuş güçlü bir kadın hem de…

Ve ustaya bu mısraları yazdıracak kadar güçlü bir kadın…

***

Bu şiir ki; sevdiceğinin sesinden dinlemek ya da gözlerine baka baka sevdiceğine söylemek… Ahh ki, ahhhh! Bu şiir ki başlı başına ‘Sevgi’nin tarifi’ demek…

Rivayet o ki; bu şiir, Aşk’ına karşılık bulamayan Nâzım Hikmet tarafından Suat Derviş’e yazılır. Suat Derviş ise “Fosforlu Cevriye” romanında polisten saklanan bir devrimcinin hikâyesini anlatır ya…

Ve yine rivayet o ki; bu devrimci, Nâzım Hikmet’in ta kendisidir…

Romandaki gibi; aynı mahallede komşu olan, hayatları hep mücadele içerisinde geçen iki eşsiz insan… Suat Derviş ve Nâzım Hikmet…

***

15 Kasım 1905’te, varlıklı bir ailenin ortanca çocuğu olarak İstanbul'un Moda semtinde dadılar, hizmetçilerle dolu büyük bir konakta dünyaya gelir. Ailesi ona Hatice Suat adını koyar ancak Suat erkek ismi olduğundan kayıtlara Hatice Saadet olarak geçer. Babası, Darülfünûn’un kurucularından kimyager Müşir Derviş Paşa’nın oğlu tıp profesörü İsmail Derviş Bey, annesi Abdülmecid’in sarayında çalışan Kamil Bey’in kızı Hesna Hanım’dır.

Liseye kadar evde eğitim görür. Arapça, Farsça, Alman dillerini çok iyi derecede; Fransızcayı ise aksansız konuşmayı öğrenir. Felsefe, mantık, astronomi, matematik, edebiyat ve müzik eğitimi alır. Küçük yaşlardan itibaren okumaya ve yazmaya eğilimi vardır…

Suat Derviş ki; gençlik yıllarında açık kumral saçları, beyaz teni ve mavi-yeşil gözleriyle alımlı bir kız. Annesinin makyaj malzemelerini gizlice kullanarak süslenir. Belki de ömrü boyunca dillere destan olacak bakımlı olma alışkanlığını, genç kızlığının bu ilk döneminde kazanır. Bu arada etrafındaki erkeklerin dikkatini çekmekten hoşlandığını fark eder. Hem umursamaz, hem de flörtöz davranışlarıyla erkeklerin akıllarını başlarından alır…

Aynı mahalle çocuklarıdır, evet. Ve Nâzım Hikmet ile ilk kez Birinci Dünya Savaşı sırasında babasına hastaneye yardım etmeye gittiğinde tanışır…

O kişi; çocukluğundan beri tanıdığı aile dostları Hikmet Bey ve Celile Hanım’ın onunla yaşıt oğulları, yakışıklı Nâzım Hikmet’tir. Nâzım Hikmet o dönemde Heybeliada Bahriye Mektebi öğrencisidir…

Suat’la Nâzım, zaman içerisinde yakınlaşırlar. Toplu hâlde yapılan uzun geziler, yerini gizli ve baş başa geçirilen saatlere bırakır. Birlikte uzun kır gezileri yaparlar. Moda’da güneşin batışını izlerler, belki de birbirlerine şarkılar mırıldanırlar. Kim bilir?

Bunların hiçbirini bilemesek de Nâzım’ın Suat’a yazdığı bu şiiri okuduğumuz zaman tahminde bulunmak hiç de zor değil. Duygusal ve romantik Nâzım’ın bu kıza âşık olmaması ise imkânsız…

Fakat o yıllarda Suat, kendisine âşık olunduğunda gülüp geçen, tuhaf ve biraz da şımarık bir kızdır. Bir gülümsemesiyle karşısındakini heyecanlandırsa bile Çerkez kökenlerinden gelen vakur duruşuyla âşığını şaşkına da çevirmesini bilir…

Suat’ın kız kardeşi Hamiyet, Suat ve Nâzım bir araya geldiğinde; kızlar, “Şair” diye çağırdıkları Nâzım’ın okuduğu dizelere hayran olurlar…

***

İlk şiiri henüz 16 yaşındayken basılır Suat Derviş’in. Hikâyesi de ilginçtir: Nâzım Hikmet’in ailesi, Suat Derviş’in ailesiyle komşu ve ahbap ya; bir gün Suat Derviş’lerin evinde Nâzım, Suat evde yokken çalışma masasında unuttuğu “Hezeyan” isimli şiirini okur ve çok beğenir. Suat’ın annesinin izniyle Alemdar Dergisi’ne Yusuf Ziya Ortaç’a gönderir. Şiir beğenilir ve dergide yayımlanır…

Suat Derviş, şiiri basıldıktan sonra bu olaylardan haberdar olur ve Nâzım’a çok sinirlenir. Ama içten içe bu durum gururunu okşar ve o saatten sonra hep yazar da yazar…

***

1968 yılında eşi Reşat Fuat Baraner’i, 1970 yılında ise ablasını kaybetmesi Suat Derviş’i derinden etkiler. Fakat O, iki gözünde de ciddi sağlık sorunları çıkana kadar yazmaya devam eder. Moskova’da geçirdiği ameliyat sonrası gözlerinden birinin belli oranda düzelmesinin ardından arkadaşı Neriman Hikmet ile birlikte Devrimci Kadınlar Birliği'nin kuruluşunda görev alır. Fakat sonrasında derneğin kapatılması üzerine yeniden yazarlığa ağırlık verir.

Suat Derviş, sürekli gözaltında tutulan Şişli’deki evini devrimci gençlere açıp onları gizlemiştir. 1971’de evi basılır, birçok solcu genci evinde sakladığı ortaya çıkınca tutuklanır...

1972’de, Fosforlu Cevriye'yi Gülriz Sururi için senaryoya dönüştürdükten kısa bir süre sonra şeker hastalığının vücudunda yarattığı tahribat sonucu hastaneye kaldırılır. 23 Temmuz tarihinde Kasımpaşa Askeri Deniz Hastanesi'nde vefat eder…

Ruhun şâd olsun Suat Derviş. Anısına, hayata karşı hep dik duruşuna ve üretimlerine saygıyla…