Perihan Abla’nın Perihan Abla’sı

Baha Akıner Perran Kutman'ı yazdı

"Sizi en çok ne üzer, en çok neden etkilenirsiniz?" Böyle sorar bir gazeteci röportajında. Cevap kısa ve net, "Sağlıktan başka hiçbir şeye üzülmem. Gözler! En çok etkilendiğim şey gözlerdir! Gözler yalan söylemez! Gözümün içine bakarak "Seni Seviyorum" denilmesi; gözünün içine bakarak "Seni Seviyorum" demek; o kadar önemli ve güzel ki. Ben karşımda; tertemiz, sevgiyle bakan gözler görmek istiyorum. Nerede aşk var, sevgi var; hissederim! Orada olur yüreğim...

Sanki aileden biriymiş gibi hissettirmesiyle her dem, iyi ki var dedirten sevgi dolu yüreğiyle; Perran Kutman, 74 yaşında...

***

Perihan Abla'nın Perihan Abla'sı,

Ah Neriman'ın Neriman'ı,

Şehnaz Tango'nun Şehnaz'ı;

Hepimizin sevgilisi, annesi, kardeşi, ablası...

Gırgıriye'nin Sabayat'ı,

Hayat Bilgisi'nin Afet,

Hababam Sınıfı'nın Hürrem Hoca'sı;

Türkiye'nin gözbebeği, Perran Kanat; hani o bilinen ismiyle Perran Kutman doğdu bugün dostlar...

Bu bir; gülüşünden, konuşmasından, her hâlinden-her tavrından sıcacık hissettiğimiz bir yürek insanının, Türkiye'nin Perran Kutman'ının hayat hikâyesidir dostlar...

Bu bir; insana-insanına duyduğu sevgiyle beslenen, bir aşk hikâyesidir aynı zamanda...

***

Dedim ya: 74 yıl önce bugün, 30 Kasım 1949’da, İstanbul Aksaray’daki 11 odalı bir konakta, Rıdvan Bey'den oldu, Sabriye Hanım'dan doğdu...

30 Kasım 1949, Çarşamba...

Zaman, akşam olmakta…

Yine sancıları sıklaşır Sabriye Hanım'ın. 3 gün, 3 geceden beri sancı çeken Sabriye Hanım; yine çağırtır ebeyi. Bu öyle bir sancı, öyle bir sancıdır ki; "Bir doğsun, yüzüne tokat atacağım!" dedirtecek kadar Sabriye Hanım’ı...

Ebe gelir. "Vaktidir!" der. "Kızım, müjde! Vaktidir!" Sular kaynatılır. Nurtopu gibi bir kız çocuğu... Sabriye Hanım yanakları pembe pembe, gururlu... Ebe hanıma bakar, kafasını sallar gülümseyerek. Minnetle, teşekkür niyetine...

Rıdvan Bey ile Sabriye Hanım, kızlarına; “Pervane” anlamına gelen, “Perran” adını verirler. Koca konakta hiç arkadaşı yoktur Perran'ın. Arkadaşları yoktur ama oyuncakları vardır. Birçok oyuncağı...

Çocukluğu; oyuncaklarını dillendirmeyle, taklitlerle geçti. Buydu O'nun, çocukluğundan beslendiği...

***

Sabriye Hanım; kendini yetiştirmiş, aydın bir kadın. İETT muhasebesinde çalışıyordu. Bir yandan da kadın mecmuası çıkarıyordu. Rıdvan Bey ise, Milli Eğitim Basınevi Müdürü...

Minik Perran; ailenin ilk göz ağrısı, el bebek-gül bebek, sevgiyle büyür. Dedim ya biraz önce, oyuncakları çoktur diye. Aile; terbiyesi bozulmasın diye, sokağa yollamaz Perran'ı. Oyuncaklarla büyür. Yıllar sonra bu günlerini, “Masanın bacaklarıyla konuşurdum!” itirafıyla anlatır hatta...

Perran, evde hep taklitler yapar. Başarılıdır da... Annesi, Perran’ın yeteneğini keşfeder. Konservatuara gitmesi gerektiğine karar verirler. İstanbul Belediye Konservatuarı'na kaydolur...

***

Gelin çocukluğunu kendi ağzından dinleyelim: Ailenin prensesiydim. Doğum günlerim büyük eğlencelere sahne olurdu. Eniştem ûdi olduğu için de; Selahattin Pınar’a kadar pek çok ünlü sanatçı gelir, benim doğum günümün şerefime, çalıp eğlenirlerdi. Ben 8 yaşındaydım! Annem Sabriye Hanım’la, babam Rıdvan Bey ayrıldılar. İlk annemsiz doğum günümü unutamam. Pastamın mumlarını üflerken gözyaşlarına boğulmuştum. Ancak her ikisi de medeni insanlardı ve sonra çok iyi arkadaş oldular...

Minik Perran; kâh masanın bacaklarıyla oynayarak, kâh oyuncaklarıyla konuşarak, 8 yaşına kadar gelmişti. Anne babası ayrıldığından babaannesinde kalmaya başlamıştı. Babaannesi Perran’a, Perran babaannesine düşkündü. Babaannesinin tüm hayâlleri, Perran üzerine kuruluydu. Sevgiydi yaşadıkları, paylaştıkları…

***

Konservatuar yıllarını ve ilk kez sahneye çıkma heyecanını şöyle anlatır: İstanbul Belediye Konservatuarı’nın sınavındayım. Heyecanlı ve telaşlıyım. Dram oynadım sözde! Ama çok iyi hatırlıyorum; Yıldız Hoca (Kenter), ayağını yere vura vura gülüyordu bana. Han Duvarları şiirini okuyacağımı söyleyince, "Sakın" dedi. Bilirsiniz çok uzun bir şiirdir o... "Bir tirat, sadece bir tirat" deyince "Evet, çirkinim!" dedim ve takıldım kaldım. Neyse ki, attırdığım kahkahalar sayesinde girdim konservatuara. Konservatuarda ilk kez sahneye çıkacağım. “Kurban” oyunu var. Ben de korodayım. Kara çarşaflı kızlardan biri olarak. Hiçbir yerim görünmüyor. Babaannem; beraber getirdiği arkadaşlarına, “Torunum efendim!” diyerek benimle gurur duyuyor...

1967’de Konservatuardan mezun oldu. Hemen ardından da, Ulvi URAZ Tiyatrosu'nda sahnedeydi. Burada da oyunculuk sınavını geçmişti. Perran’ın gözünde Ulvi Uraz, mükemmel bir hocaydı. O'ndan, sahne tahtasına saygı duymayı öğrendi...

1969’da "Nisa Serezli", 1973’te "Sezer Sezin" Tiyatro topluluklarında çalıştı. 1972'de, aynı sahneyi paylaştığı Hüseyin Kutman ile evlendi. Ve tüm Türkiye O'nu; bu soyadından, Perran Kutman olarak tanıyacaktı...

Hüseyin Kutman, 42 yaşındaydı. Aralarındaki bu yaş farkı, evliliklerinin 7 yıl sürmesine neden oldu. 1979’da boşandılar. Bu ayrılığın üzerinden birkaç ay geçmişti ki; gazetelerde, “Oyuncu Perran Kutman ile Yazar Engin Ardıç nişanlandı” haberleri verildi. Ancak bu nişan, evlilikle sonuçlanmayacaktı. Perran, nişanını yeni atmış bir kadındı ve Marşantiz müzik grubunun davulcusu, hayatının aşkı Koral Sarıtaş ile çok geçmeden tanıştı. 26 Kasım 1980’de nikâh masasına oturdular. Aynı yıl Müjdat Gezen ile yolları kesişti. Birlikte “Miyatro” adını verdikleri bir tiyatro kurdular...

***

Koral Sarıtaş’la 40 yılı aşkın evliliğini ve ömürlük aşkını da şöyle anlatır Perran KUTMAN: Aşk gidiyor; ama bitmiyor. Köklü bir sevgiye dönüşüyor. Aşk, küçük heyecanlardır. Ama sevgi, çok köklü ve vazgeçilmezdir. Koral’ı kaybetmekten korkarım. Büyük ihtimalle, O da beni kaybetmekten korkuyor. Bizde artık hayat arkadaşlığı başladı. Onun hissi de bambaşka…

Hayatını ise şöyle: Seyirci beni, hep ailesinden biri olarak kabul etti. Göz hizasında baktı bana. Yüksekte değilim onlar için. Tabii bu da büyük sorumluluk yüklüyor. Hayat o kadar kısa ki! Hiçbir şeye değmiyor. Hele kötülük yapmaya, hiç. Hayatımda dargın olduğum kimse olmadı. Bana ne yapılırsa yapılsın; O'nun adına, O'nu affedecek bir özür buluyorum ben. Beynim her zaman; iyiliği, iyiliğe bağlıyor. Kötüyü ve kötülükleri ayıklıyor. Ayrıca Perran Kutman da, Perran’ı çok seviyor. Perran çok iyi bir insan, O'nun üzülmesini de istemiyorum...

***

Hayatı, başarılarla ve ödüllerle geçti Perran Kutman'ın. O, Türkiye'nin komedi dalında en büyük sanatçılarından biridir...

Kâh Perihan Abla oldu, kâh Neriman; kâh Sabayat oldu, kâh Şehnaz; kâh Afet Hoca oldu, kâh Hürrem...

Ama hep bizden oldu; hep ve daima ruhumuza dokundu, hep ve daima sanki aileden...

74. yaşın kutlu olsun; iyi ki doğdun, iyi ki varsın Perran Kutman...