Nejat Uygur

Baha Akıner NEJAT uygur'u yazdı

Ve Aşk!

1950 yılında Necla Uygur ile evlendi. Bu evlilikten; 13 yıl süren Anadolu turneleri sürecinde, deyim yerindeyse, aslanlar gibi beş oğulları oldu. Onlara, “Ahmet, Süheyl, Süha, Kemal ve Behzat” adını verdiler. Süheyl ve Süha ikizdi…

Nejat, gülüşlerinin verdiği tatla eğlenceli; tiyatro yapmanın verdiği sorumlulukla da otoriter bir babaydı. Bu ince çizgiyi çocuklarına öyle doğru aktarmıştı ki, çocukları O’nun sevgisinden asla şüphe etmedi…

Ne şanslı çocuklardı…

Bazı akşamlar hep beraber, ya plâk dinlerler ya da film izlerlerdi. Çocuklar haftanın iki üç günü babaları eve film getirecek diye heyecanla beklerdi. Bazı akşamlar da bütün aile kitap okurlardı…

Birbirleriyle paylaşım ve Sevgi dolu, Necla ile Nejat Uygur çiftinin bu 5 oğlunun hayatı; kulislerden oyunları izleyerek ve otel odalarında geçti. Oyuncu anne ve babaya sahip olmak böyle bir şeydi demek…

Nejat Uygur’un deyimiyle, “Armut ağacının dibine düşenler” yani babalarının izinden giderek tiyatroyu seçenler; Süheyl ve Behzat oldu. Bugün tanınan ve hâlâ tiyatro yapmaya devam eden mükemmel kardeşler…

***

Güldürmek ve gülmek güzeldi ama 60 yıldan fazla süren tiyatro yolculuğunda iki tane darbe dönemi yaşadı Nejat Uygur…

Bir turne sırasında yakalandı mesela o darbelerden birine. Baktı ki ekibi aç kalacak, Celal Bayar’ın maskını yapıp satmaya başladı. Yapmasın da ne yapsındı? Sadece soyadını taşıyan ailesinden sorumlu değildi ki! İyi bir tiyatrocu olarak ayakta kalmanın, iyi bir insan olmanın zorlukları olacaktı elbet…

1974’te Kıbrıs çıkarması olduğunda İzmir’de turnedeydi yine. Karartma uygulandığı için bütün tiyatrolar turneden ayrıldı. Ama Nejat Uygur tiyatroyu kapatmadı, oyununu mavi ışıkta oynadı. Bu sefer çocukları büyümüş, birer genç olarak yanındalardı, gücünü daha sağlam buluyordu kalbinde. Yeri geldi elbisesini sattı, oyuncuların yevmiyelerini ödedi; asla işinin başından ayrılmadı. Çünkü insanların en çok ihtiyacı olan şeyin ne olduğunu biliyordu: Gülmek!

Çocuklarına da, eğitiminden geçen bütün oyunculara da ayırım yapmaksızın aynı öğüdü verdi Nejat Uygur: Bu işi yapacaksanız kesinlikle pes etmeyeceksiniz; çünkü bu çok meşakkatli bir iştir...

***

Nejat Uygur, asla sıradan bir oyuncu değildi. Çünkü O, sanata devrim niteliğinde yenilikler kazandırdı. Bugün her birimizin severek izlediği televizyon programlarının önünü açan isimdi…

“Evinde Tiyatro” diyordu televizyona. O’na göre televizyonunu açan herkes, bilet almadan tiyatro izleyebilecekti. Sinemanın da tiyatronun da yerini almıştı bu televizyon. Ekonomik imkânlar daraldıkça insanlar eğlenceyi bu küçük kutuda bulmuştu. Nejat Uygur da, tiyatronun kurtuluş biletinin bu kutuda olduğunu fark etti ve televizyona programlar hazırladı…

Dönem “Devekuşu Kabare” gibi büyük prodüksiyonların video kasetlere kayıt yapıldığı dönemdi. Yeni bir çağ başlamıştı tiyatro için…

Nejat Uygur; tiyatro formatında televizyon programları ile bir akşam vakti; ailecek çay, çekirdek ya da meyve keyfi yaparken ekrandan yüzümüzü güldürecekti. O’nunla en çok özdeşleşen oyunları ise, “Minti Minti” ve elbette “Cibali Karakolu” olacaktı…

2000’lere gelindiğinde 73 yaşında ama performansından hiçbir şey kaybetmemiş usta bir sanatçıydı Nejat Uygur. 2004’te Yılmaz Erdoğan’ın “Vizontele Tuuba”sında, 2007’de de Mahsun Kırmızıgül’ün “Beyaz Melek” filminde oynadı…

Sanat yaşamı boyunca 50’den fazla ödül aldı…

***

31 Ocak 2005 tarihinde hayatını kaybeden İsmail Hakkı Şen’in cenazesinde O’na uzatılan bir mikrofona şunları söylemişti Nejat Baba: Bir bakmışsınız benim cenazemde başka sanatçılarla röportaj yapmışsınız. Gün gelecek; bütün tiyatro sanatçıları İsmail Hakkı Şen gibi, benim gibi ölecek. Tiyatro perdesi üstümüze üstümüze yıkılacak hatta. Seyirci üzülmesin. Ben ve benim arkadaşlarım, onların bütün kederini alıp götürecek. Onlara sadece gülmek kalacak…

O’nu hatırladığımızda, andığımızda sadece gülmek geliyor ya aklımıza…

Bu kadar gülmüş ve güldürmüştü izleyicilerini ama yorulmuştu artık. 10 Eylül 2007’de, beyin damarlarında meydana gelen bir tıkanıklık sebebiyle vücudunun sol tarafında oluşan kısmi bir felç geçirdi. Sol kolunu hareket ettiremiyor, bacağını ise çok az hareket ettirebiliyordu. Ancak konuşması ve yüzünde oluşan kaymaya rağmen gözlerindeki gülüşte bir şey değişmemişti…

10 yıl önce, 18 Kasım 2013 tarihinde, saat 19.57’de, solunum yetmezliği sonucu Kavacık’ta bir hastanede tiyatro perdesinin üzerine örtülmesiyle dünyaya gözlerini kapadı usta…

Zincirlikuyu Mezarlığı’nda yatar şimdi. Ebedi istirahatgâhında. Anısına, duruşuna, insanlığına, bitmek bilmez tiyatro sevdasına, emeğine, muhteşem üretimlerine saygıyla…