Feruze Çerçi…

Baha Akıner Feruze Çerçi'yi yazdı

Cumhuriyet çocuğuydu ya, tam da 9. yıl dönümünde doğdu, 29 Ekim 1932’de, İstanbul’da. Asıl adı Feruze Çerçi…

Evet dostlar, Füruzan’ı kaybettik. Çağdaş Türk edebiyatının önemli isimlerinden. Türk öykücülüğünde genellikle ‘küçük insanlar’ diye adlandırılan; toplumun ezilmiş, hakkı yenmiş, duyarlıklı iç dünyaları keşfedilmemiş insanlarını yazan. Öykünün yanı sıra şiirden romana, gezi yazısından denemeye ve çocuk edebiyatına kadar edebiyatın farklı türlerinde eserler veren, bazı öykülerinin tiyatro sahnelerine ve sinema perdesine taşındığı, Fü… ru… zan… Telaffuzu üç hece, bir kelime ama olabildiğince derin bir yazın ustası…

***

Hemen hemen her yazın ustası, sanatçı gibi bir en yakının kaybıyla başlar Füruzan’ın yaşamı da. Esnaf olan babasını küçük yaşta kaybeder. İstanbul’un değişik semt okullarında okuduktan sonra 1946 yılında Yalova Demir Köyü İlkokulu’nu bitirir. Ailesinin kısıtlı ekonomik imkânları nedeniyle orta öğrenimini tamamlayamaz…

Zordur yaşam. Annesi ve kardeşleriyle kalakalmıştır. Çalışması, aile bütçesine katkı sunması, para kazanması gerekir. Küçük yaşına rağmen çeşitli işlerde çalıştıktan sonra arkadaşının önerisiyle tiyatrocu olmaya karar verir. Küçük Sahne’de çalışmaya başlar. Aynı zamanda resim de yapan Füruzan, çocukluğundan bu yana içini kemiren ve hep yapmak istediği edebiyata yönelir…

***

Ve öykü, hayatının anlamı...

İlk yapıtlarında kötü yola düşmüş kadın ve kızların, çöken burjuva ailelerinin, yoksulluk ve yalnızlıkla boğuşan kadın ve çocukların, yeni ortamlarda bunalan ve yurt özlemi çeken göçmenlerin dramlarına sevecenlikle yaklaşmıştır. Kişileri derinlemesine inceler ve anlatımını ayrıntılarla besler. İlk öyküsü “Olumsuz Hikâye”, Füruzan Yerdelen imzasıyla, 1956 yılında, Seçilmiş Hikâyeler dergisinde yayımlanır…

Sonraki 2 yıl boyunca öyküleri Türk Dili, Yenilik ve Pazar Postasında; 1964 ile 1972 yılları arasındaki öyküleri ise Dost, Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde yayımlanır…

1971 yılında çıkardığı ilk edebi evladı olan “Parasız Yatılı” adlı hikâye kitabı, Memet Fuat’ın ifadesiyle “Edebiyatımızda bir çığır açar.” Parasız Yatılı ile 1972 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanır…

Parasız Yatılı’yı; Kuşatma, Benim Sinemalarım ve 47’liler izler. Aynı zamanda ilk romanı olan 47'liler ile de 1975 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’nün sahibi olur...

Artık bilinen bir edebiyatçıdır Füruzan…

Yoksulluk ve yalnızlıkla mücadele eden kadın ve çocukların yaşamını duyarlı ve yalın bir biçimde eserlerinde aktaran Füruzan, genellikle bunu küçük kızların dünyaya bakış açılarıyla sunar. Ana-kız motifini ve ölü-içi boş evlilikleri de sık sık işler. Yeni yaşama koşullarından bunalan ve yurt özlemi çeken göçmenlerin, yoksulluk içinde yaşama savaşı veren ve tek silahları sevgi olan yalnız kalmış kadınların, çocukların dramlarına sevecen bir bakışla eğilen Füruzan tüm eserlerinde, içinde bulunan ruhsal durumu belirleyici diyalogları ustalıkla, nakış nakış işler…

İkinci hikâye kitabı olan Kuşatma, 1971 yılında; sonrasında sinemaya uyarladığı Benim Sinemalarım ise 1973 yılında yayınlanır. 1974 yılında yayınlanan 47’liler ise Füruzan’ın ilk romanıdır. Türkiye tarihine 68'liler olarak geçmiş, devrim ve isyancı bir kuşak olan 1947 doğumluların hikâyesini anlatan eser; geniş bir kitle tarafından sevilir ve 1975 yılında Türk Dil Kurumu Roman Ödülü'nü alır…

Aynı yıl Alman Akademik Değişim Servisi (D.A.A.D.) adlı bir sanatçı programı kapsamında Berlin’e davet edilir. Gidiş o gidiş... 1 yıl boyunca Berlin’de Türk işçilerle röportajlar yapar. Bu röportajları da 1977 yılında yayınladığı “Yeni Konuklar” adlı kitabında toparlar…

Füruzan, 1979 yılında yayınladığı “Türkiye Çocukları” ve 1982 yılında yayınlanan “Dokuz Çağdaş Türk Öykücüsü” adlı kitaplarını Berlin’de hazırlamıştır. Berlin’e gittiği ilk günden bu yanan hep göçmen ve gurbetçi işçi sorunları üzerinde duran Füruzan; 1988 yılında yayımlanan ve belge niteliğinde bir kitap olan “Ev Sahipleri”nde, Almanya'nın önde gelen aydınları ve konuk işçileriyle konuşmalar yapmıştır…

1982'de yayımladığı “Gecenin Öteki Yüzü” kitabında yer alan ve kitapla aynı adı taşıyan öykü, 1986 yılında TRT tarafından dizi olarak çekilir. Dizi, TRT ve Modern Gazeteciler Kurumu tarafından en iyi dizi olarak seçilir. Bütün çekimlerde sette bulunan Füruzan, bu deneyimden sonra kendisi de yönetmenlik yapmaya karar verir. 1988-1989’da "Benim Sinemalarım" adlı öyküsünü senaryolaştırarak çevre tasarımcısı Gülsün Karamustafa ile birlikte aynı adla sinema filmi olarak çeker. Film, uluslararası festivallerde büyük ilgi görür…

1988 yılında yayınlanan ikinci romanı “Berlin'in Nar Çiçeği”nde de, Almanya'daki göçmenlerin hayatını işlemiştir…

Yazar; Redife'ye Güzelleme, Kış Gelmeden ve Sevda Dolu Bir Yaz adlı öykülerini ise oyunlaştırmıştır. "Kış Gelmeden" ve "Sevda Dolu Bir Yaz" Ankara Devlet Tiyatroları tarafından sahnelenmiştir…

Bu kadar dolu dolu bir yazın yaşamı. “Şiir de olmalı” demiş sanırım; Füruzan, 1991 yılında “Lodoslar Kenti” adlı ilk ve tek şiir kitabını yayımlar…

Bosna Savaşı esnasında Balkanlar'ı kapsayan yolculuğunun izlenimlerini, 1994 yılında yayınlanan “İşte Bizim Rumeli” adlı kitabında paylaşmıştır…

Yapıtları başta Almanca olmak üzere İtalyanca, İngilizce, Fransızca, Boşnakça, Bulgarca, Farsça gibi çeşitli dillere çevrilmiştir…

***

Yazar ve eleştirmen Fethi Naci’ye göre, Füruzan’ın öyküsü, “Edirne’nin Köprüleri” adlı öyküsüyle başlar. Daha önce yazdığı hikâyeler sanki bir hazırlıktır Edirne’nin Köprüleri’ne. Onların bazılarında da gözlem zenginliği, ayrıntı ustalığı, inandırıcılık, insan sıcaklığı vardır ancak bu hikâyeler organik bir bütün olmaktan henüz uzaktırlar. Edirne’nin Köprüleri’nde ise Füruzan ayrıntıları, şaşırtıcı bir kurgu ustalığıyla bütünleştirmesiyle belgesel filmden konulu filme geçen bir rejisör gibidir. O, betimlemeleri ve konuşmaları ruhsal çözümlemeler için bir araç olarak kullanır…

Dilerseniz yakın dostu Fethi Naci’yi dinlemeye devam edelim: Füruzan, sık sık geçmişten söz açar. Anlattığı kişiler, özellikle göçmenler, içinde yaşadıkları koşulların katı gerçekleri karşısında teselliyi geçmişe sığınmakta bulurlar.  Ama kişilerin aksine, Füruzan için geçmişe eğilmek, gerçeklerden kaçmak için değil, gerçeklere nüfuz etmek, gerçekleri kavramak, gerçeklerin bilincine varmak içindir. Bunun içindir ki, kimi hikâyecilerimizde gördüğümüz, o geçmişten söz ederkenki sulu gözlü tutum, Füruzan’da yoktur. Füruzan, geçmişe boyun eğmez; geçmişi –Fischer’in bir sözcüğünü kullanarak söyleyeyim- “Evcilleştirir…”

Geçmişe de, güce de, erk’e de boyun eğmedi, eğilmedi hiçbir zaman Füruzan. Başarılarla dolu yaşamı, dün, 11 Şubat 2024’te, evinde sona erdi. Bu dünyadan bir Füruzan geçti dostlar. Hatta yaşadığımız bu coğrafyadan. Ne kadar şanslıyız. Eserleriyle, dik duruşu ve insanlığıyla yaşayacak yüreğimizde. Anısına saygıyla…