Elma Yanaklı Çocuğun Dünyası

Yususf Çelik yazdı "Elma Yanaklı Çocuğun dünyası"

Elma Yanaklı Çocuğun Dünyası

            1994 yılında İşçi Partisi’nin Mersin Belediye başkan adayıydım. Rakiplerim Anavatan Partisi’nden Okan Merzeci, CHP’den Kaya Mutlu, Refah Partisi’nden Mehmet Emin Altınbaş ve MHP’den Cahit Tekelioğlu idi. 25 kurum bir araya gelerek 7 Mart 1994 tarihinde MTSO salonunda Belediye Başkan adaylarının konuşacağı bir açık oturum düzenlemişti. Adaylardan Mersin’in en önemli gördükleri iki sorunu üzerine konuşmaları isteniyordu. Adaylar iki ayrı turda 15’er dakika konuşma yapacaklardı. Salon çok kalabalıktı, birçok kişi toplantıyı ayakta izliyordu.

            Yapacağım konuşmayı hazırlamıştım. Toplantı salonuna doğru yürürken değerli arkadaşım rahmetli sendikacı Mehmet Acar bana Balıkçı Barınağına “Biz Burada Yüzmek İstiyoruz” yazılı bir pankartın asıldığını söyledi. Çok etkilenmiştim. Hazırlamış olduğum konuşmayı bir kenara bırakıp salona varana kadar o pankartla ilgili yeni bir konuşma tasarladım.

Konuşmanın metni Teori dergisinin 1994 Nisan sayısında yayınlandı.

Aynı günün akşamı dönemin Belediye Başkanı Kaya Mutlu, Kanal 33’de Mirza Turgut’un konuğu idi. Kaya Mutlu, Turgut’un “Bu günkü toplantıda en çok hangi belediye başkan adayının konuşmasını beğendiniz?” sorusunu “Yusuf Çelik’in konuşması” şeklinde yanıtlama nezaketini göstermişti.            

            Sonsuza uğurladığımız Kaya Mutlu, Okan Merzeci ve Mehmet Acar’ı saygıyla anıyorum.                                                          

İşte o konuşmamı sizlerle paylaşmak istedim bugün. Nedeni ise internet’te rastladığım bir haber:

Bir şirket Kanada’da bulunan Banff Ulusal Parkından temiz hava şişeleyip bazı ülkelere satıyormuş! Ne ilgisi mi var? Konuşma metnini okuyunca anlayacaksınız…

Değerli Konuklar

            Konuşmama başlamadan önce bazı adayların” aşevleri açacağım, yoksullara yemek dağıtacağım” şeklindeki sözlerinin beni şahsen çok üzdüğünü belirtmek isterim. İnsanımızın bir kap yemeğe muhtaç olmadığı güzel günlerin gelmesi dileğiyle hepinizi selamlıyorum.

            Buraya gelirken hangi konuyu konuşayım diye çok düşündüm.

            Savaştan kaçıp ilimize gelen ve burada sefalet yaşayan göçerlerin dramını mı anlatmalıydım? Binlerce işsiz gencimizin durumunu mu konuşmalıydım? Yoksa bu yerel yönetimlerdeki ciddiyetsizlik ve yolsuzlukları mı anlatmalıydım?

Ama ben bunlardan hiç birini konuşmayacağım. Buradan 200 metre uzaklıkta bulunan balıkçı barınağının yanına asılmış bir pankartı konuşacağım.

O pankartta “Biz Burada Yüzmek İstiyoruz” yazıyor.  Aslında o pankart Kazanlı’dan Kızkalesi’ne kadar yer yere asılmalı.

Peki şimdi soruyorum o pankartın asıldığı yerde insanlar en son ne zaman yüzmüş acaba? Bundan 5 bin yıl önce mi? Yoksa bin yıl, 100 yıl, 50 yıl önce mi acaba? Hayır hayır hiç biri değil. 20 yıl önce ben de dâhil birçok Mersinli orada yüzüyordu. Bildiğiniz gibi bu topraklar insanlık için çok eski yerleşim yerleridir. Demek ki eskiden burada yaşayan korsanlar, derebeyleri, ağalar, krallar, köle sahipleri bu güzelim denizlerimizi 1975 yılına kadar kirletmeyi becermemişler.

            Ama bu gözü dönmüş bireyci kar sistemi 20 yıl içinde denizlerimizi elimizden aldı. Bundan 20 yıl önce Mersin- Silifke arasında tek bir çirkin bina yoktu. Ama şimdi sahillerimizde boş hiçbir yer bırakılmamıştır. O güzelim sahillerimiz çirkin beton yığınlarına çevrilmiştir. Narenciyenin yurdu olan bu cennet Mersin’imizde her yıl binlerce dönüm limon, portakal,  mandalina ve greyfurt bahçeleri katledilmektedir. Tarım arazilerimiz perişan edildi. Soda Sanayinin, Ak Gübre’nin, Krom Sanayinin, Azot Sanayinin ve onlarca fabrikanın durumunu biliyorsunuz. Artık hormonlu domatesler, biberler, salatalıklar, patatesler ve meyveler yiyoruz. Bu vahşeti içimiz kan ağlayarak izliyoruz.

            Değerli konuklar,

            Eğer bu vahşi kar sistemine dur diyemezsek o pankartı on yıl sonra Silifke’ye dikeceğiz. Daha da önleyemezsek 30 yıl sonra Türkiye’nin tüm sahillerine dikeceğiz. İnsanlık bu kar sistemine dur diyemezse 50 yıl sonra Atlas Okyanusuna dikecekler ve “Biz burada yüzmek istiyoruz” diyecekler. Hatta bir gün insanlar o pankartı asacak sahil bulamayacaklar. Kapitalizm doğamızı kirletiyor, insanımızı kirletiyor, insanları ruh hastası ve tüketim budalası yapıyor. “Ali Bey araban var mı, kaç model?”  “Aaa  niye 1993 model değil?”… “Süleyman bey televizyonun kaç sistemli, buzdolabının, çamaşır makinenin markası ne?” “ Hangi firmadan giyiniyorsunuz?”

 Geçen gün bir gazetede okudum, Belçika hükümeti özel aracını bırakan herkese ömür boyu toplu taşıma bedava olacak diye bir yasa çıkartmış. Önce teşvik ettiler, bir canavar yarattılar şimdi de o canavardan kurtulmaya çalışıyorlar.

Bu kar sistemi hayvanlarımızı da yok ediyor. Hürriyet Gazetesi yazmış:  Her yıl on hayvan türü yok olmaktadır. O meşhur dinozorlar filmi gösterime girdiği her yerde gişe rekorları kırıyor. Hepimiz keşke biz de dinozorları görebilseydik diye geçmişe özlem duyuyoruz. Eğer bu kar sisteminin vahşetine dur diyemezsek 100 yıl sonra çocuklarımız torunlarına koyunların, keçilerin, tavukların, ineklerin filmini göstercekler. “Zamanın birinde çocukların yumurtasını çok sevdiği tavuk diye bir hayvan varmış. Çocukların sütünü çok sevdiği keçi, koyun ve inekler varmış. İnsanlar bu hayvanların etinden, sütünden, yününden, yumurtasından faydalanırmış” diye anlatacaklar.

            Bu azgın kapitalizm havamızı da kirletiyor. Şimdiden bazı ülkelerde oksijen dükkânları açılmış. Durduramazsak Mersin’deki tantuni dükkânları kadar oksijen dükkânı olacak. Şimdi nasıl arkadaşlarınızla cadde ve sokaklarda yürürken “gel şu çay ocağından birer çay içelim” diyorsak o zaman” gel şuradan ciğerlerimize biraz temiz hava çekelim” diyecekler.

 Değerli bay ve bayanlar,

            Çok zengin olabilirsiniz, altınızda son model arabalarınız olabilir. O geniş evlerinizin bir odası mark ve dolarlarla dolu olabilir. Ama bitişik odanızda cicili bicili oyuncakları yanında, atariden başka arkadaşı olmayan, kedi ve fino köpeğinden başka hayvan tanımayan, solgun yüzlü zavallı bir çocuk varsa o mark ve dolarlarınız neye yarar?

Kendi oyuncağını kendisi yapan, uçurtmasını yükseklerde uçurtabilen, yeşil çimler üzerinde zıplayıp takla atabilen, portakalını mandalinasını dalından koparıp yiyebilen o yaramaz,  o elma yanaklı afacanın mavi dünyası yoksa ne yapacaksınız o kâğıt parçalarını?

            O elma yanaklı çocuğun dünyasını Bush’ların, Yeltsin’lerin, Kohl’ların sisteminde bulamazsınız. Elma yanaklı o afacanın o güzelim dünyasını Demirel’lerin, İnönü’lerin, Çiller’lerin, Erbakan’ların dünyasında hiç aramayın bulamazsınız. O dünya sadece karın, çıkarın, bencilliğin olmadığı, her şeyin ama her şeyin insan ve doğa için olduğu Sosyalizmde vardır.

            Eğer içinizde hala kararsız olan varsa, amblemi gökyüzündeki Çoban Yıldızı olan Partinin adayıyım. O yıldız hep aydınlığa doğru gider.

Takip etmeniz dileğiyle sevgi ve saygılarımı sunuyorum.