“Çocuklar hekimi, çocuklar ozanı diyor” babasına Prof. Dr. Bahar Gökler. Kendisinin de hekimlik mesleğini seçmesinde babası Ceyhun Atuk Kansu’nun yoğun etkisi olduğunu belirterek. Prof. Dr. Bahar Gökler’i dinlemeye devam edelim:
“Ben biraz da babam Ceyhun Atuf Kansu’dan, “İnsan”ı içeren bir ayrı sanat saydığım hekimlik sanatındaki “Ustam” Ceyhun Atuf Kansu’ya geçişimi, babamın kendi hekimlik uğraşım üzerindeki etkilerini, izdüşümlerini, kendi bireysel kimliğimden yola çıkarak, benim kuşağıma, benden sonraki kuşaklara aktarmak, toplumsal ve çağdaş bir hekim kimliği oluşumuna yansıtmak istiyorum…
Bir çocuk olarak, Turhal yıllarında, daha sonra Etimesgut polikliniğinde, onun hekimlik çalışmalarındaki titizliğini, bilimsel nitelikli araştırıcılığını ve bu araştırıcılığı halka yönelik bir uygulayıcılıkla birleştirmedeki çabasını bilinçli olarak değerlendirip, izleyebilecek düzeyde değildim…
O dönemlerde, babamın hekimliği benim için; beyaz, tertemiz bir hekim gömleği, gözlük altında ışıldayan baba gözleri, gece hastane nöbetlerinde babamın masasında birlikte çözülen matematik problemleri, odasındaki temizlik, düzen, ilaç kokusu, renkli ilaç kutuları, küçük halk revirinde, babam işçi çocuklarına bakarken, dışarıdaki tarlada çekirge kovalamak, peygamber çiçekleri toplamaktı…
Babamın çocuklarla, halktan insanlarla ilişkilerini, gözlerini yumarak, inceden inceye zayıf bir çocuğun göğsünü dinleme aracıyla dinlenmesini, gülümseyerek bir bebeğe derece koymasını izlemek, hastalar arasındaki boşlukta bahçeye çıkıp, halk polikliniği önüne dikilen küçük zerdali fidanı ile ilgilenmesini, masanın üzerinde içinde ipek böceği kozalarına benzettiğim, alkollü pamuklar bulunan yuvarlak cam kutunun yanına bir hasta çocuğun getirip bıraktığı leylak dalını, reçete kâğıtları üzerine açık el yazısı ile aktardığı şiir taslaklarını gözlemlemekti…
Çocukluğumda, bütün bu imgeler birleşiminden “bir sevinç duygusu” olarak algıladığım bu duyumsamanın; gerçekte babamdaki, çalışmaya, yapılan işe duyulan isteklilik, saygı, coşku ve doyumluluk duygusunun algılanması, bendeki yansıması olduğunu çok sonraları kavradım…
Babam, Ceyhun Atuf Kansu; gerek ozanlık, gerekse hekimlik yaşantısında bu coşkuyu hiç yitirmemiş, ancak süreç içinde coşkusunun içeriğinde değişimler, farklı boyutlar ortaya çıkmıştır…
Ozan kimliği açısından bakıldığında, “çocuk ve çocukluk” onun şiirinin gelişerek biçimlenmesinde farklı anlamsal içeriklerde kullanılmış bir simgedir…
Ceyhun Atuf Kansu için, üzerine sağlam ilkeler geliştireceği bir ana kaynaktır “kendi çocukluğu” ve “çocukluk”. Çocuk imgesi hem bir arayışı, hem de bir ülküye yönelişi çağrıştırır. Onun için bir çocuk hekimi; çocuklar ozanı kimliğinde, çocukları duyumsamak, anlamak, sevmek, korumak ve sağaltmak, kendi iç dünyasında yaşanan duygu ve düşüncelerle, bir hekim ve ozan olarak yansıttığı süreçlerin, eylemlerin etkinliğinin buluşmasıdır. Çocuklara açılmak, dünyaya açılmak, evrensel insana açılkak ile eş anlamlıdır Ceyhun Atuf Kansu için…
Ankara Numune Hastanesi’ndeki çocuk uzmanlığından, özerk ve coşkusal bir kararla, halk çocuklarına gitmek, Anadolu’yu yakından bilmek ve tanımak, emeğini, bilgisini yurdunun hekim ulaşmaz köşelerine taşımak üzere yola çıkar. 1948-1959 yılları arasında Turhal kasabasında çocuk hekimliği, Turhal Şeker Fabrikası Hastanesi’nde başhekimlik yapar…
“Artık çocuk bir simge değildir” onun için. Bir gerçektir…
“Sıtma, kötü beslenme, yaz ölümleri, köy çocuklarının ölüm tırpanı kızamık. Bu gerçeklerin defterini tutuyorum. Anadolu üniversitesinde okuyorum bu kez” şeklinde aktarmaktadır eylemini…
Ancak, okuyorum dediği bu üniversitede, en etkin bir araştırmacı olarak halk sağlığı, halkın sağlık eğitimi konularında yoğun çalışmalar yapmakta, toplumdaki sağlık sorunlarının ardındaki sosyal koşulları incelemekte, taşra hastanelerindeki ilkesizlikler ve eğitimsizliklerin düzelmesine ilişkin bilinçli bir savaşı sürdürmekte, koşulların kısıtlılığından yakınmaksızın çevre taramaları yapmakta, elindeki tüm araç ve gerece, emeğini, bilgisini, coşkuyla, hasta halk çocuklarının sağaltımında kullanmaktadır…
“Halk üniversitesi” ile kent üniversiteleri arasında bir köprü görevini üstlenmiştir. Halkın sağlık sorunlarını, eğitim sorunlarını, kente ulaştıran bir halk sözcüsüdür. Halkın sağlığını, halkın eğitimini, ulusal eğitim ile doğrudan bağlantılı görmektedir…
Bir yandan bir düşünür olarak, bilimsel bir yaklaşımla halk sağlığı, toplum sağlığı sorunlarını inceler, çözümler ararken, halktan uzak kalmaz, bilimini varsayımlar, soyut kuramlara tutsak kılmaz, halkın içinde, halk çocuklarının hastalıklarıyla doğrudan hekim olarak ilgilenir, uğraşır, aynı zamanda bir ozan olarak onları gözlemler ve onların sesi, onların yüreği olur:
Saatimi güneşe kuruyorum.
Çocuklara kuruyorum saatimi…
Bir oğlan kır kokuyor saçları,
Bahçe önü bacısının elleri,
Toprak ve de çiçekli vişne dalı…
-Çalışmaya kuruyorum saatimi
Bir güzel işe kuruyorum-
Otlar arasında mavi mine;
Çocuk adlarına: Satı, Sevgi, Emine…
Okullardan, istasyonlardan, odalardan,
İğde kokulu gecekondulardan geliyorlar…
Ceplerinde leblebi ile şeker,
Fotoğraflarını çekiyorum teker teker…
Yüreğimin ozan albümüne
Saçlarında örgü, tırnaklarında kına…
-Yaşamaya kuruyorum saatimi
Çın çın etsin çocukların sevinci-
Bilimi insana, insanı yaşama, yaşamı sevgiye, sevgiyi şiire dönüştüren bir “Usta”dır Ceyhun Atuf Kansu…”
***
“Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum…” dedim de; Mersin’in özgün sesi Güney gazetesindeki Cuma köşemde, Ceyhun Atuf Kansu’nun bu muhteşem şiirini yazmasının hikâyesini anlatmaya çalıştım dostlar…
Öğretmenler Günü sonrası, ustanın doğum günü öncesinde; dünyanın tüm öğretmenlerine, dünyanın tüm çiçeklerine – çocuklarına ithafen…
Kime hayırlı, kime hayırsız bilemem ama gün dostluk, gün paylaşım, gün Sevgi’ylen…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.