Buyurun; yüreğimden, yaşanmış – yaşan(a)mamışlıklarımdan, aforizmalarımdan bir aralık hikâyesi. Pardon pardon 1 Aralık hikâyesi…
Yine hiç unutmam! Dündü…
Arabası olup da fahiş yakıt fiyatlarından kullanamayanlar, arabası olmayıp da kullanmak zorunda kalan garibanlar, keyfine gezen 65 yaş üstü teyzeler-amcalar, servis tutamayıp da okuluna gidip gelen öğrenciler-evlatlar, basındır-engellidir-personeldir-kıldır-tüydür biz bedavacı tayfaların beklediği ve her haliyle minibüs bekleyen zenginler tarafından ayırt edilebildiğimiz otobüs durağındayım. Üzerinize afiyet…
Gökyüzü mavisi mi, limon sarısı mı bil(e)mem Vahap beyin 10 numara 5 yıldız otobüsünü bekliyorum dostlar. 65 bayaaa yaş üstü teyzelerden biri oturduğu yerden seslendi. 10 numaranın gelmesine 3 dakika var…
Peki 28 ile 77 numara, dedi öğrencilerden biri. Teyzem tekrar taktı gözlüklerini; 28’e 7 dakika, 77’ye 11 dakika var. Ya 48, dedi iyi giyimli kel bir abi? 48 de geçer üniversiteden…
Yaptığı kıyağın yeterli olduğunu düşündü sanırım, hiç oralı olmadı teyzem. Hakikaten yeter, durakta o kadar genç tıfıl varken cep telefonundaki uygulamaya bakmak 65 bayaaa yaş üstü teyzeme mi kalmış sanki?
Uzakta göründü limon otobüsü. Teyzem hışımla kalkıp otobüsün yanaşabileceğini düşündüğü konumda yerini aldı. Biz de etrafındayız mâaile. Vahap beyin 10 numara 5 yıldız körüklü limon otobüsü, teyzeyi hafif geçip yanaştı durağa. Teyzem savaşta cenk eder gibi en ön safa yerleşmek için kendisinden beklenmeyecek hamlelerle aldı yerini ve otobüse ilk o bindi…
Arkasından biz fakirler…
Dakika bir, gol bir. En öne kümelenmiş tüm ahâli…
Ortamda gergin bir hava var. Yüzler binene çevriliyor ve fark ediyorsun ki, lütfen ya da lütfensiz hiç fark etmez “Arkaya ilerleyebilir miyiz?” diyenlere çemkirecek bir güruh var. ‘Arkada yer mi var kardeşim!’ sinirli bakışlarıyla…
Aldım gardımı, başladım yara yara ilerlemeye arkaya. Kimisinden minik minik laf işitiyorum üzerime alınmıyorum, kiminin sert bakışlarına maruz kalıyorum alıştık no problem. Yılmak yok! Bazı kümelenmeleri yarmakta zorlansam da en arkaya ilerlemeye devam…
Olası bir ön tarafından ayrılma durumunda kopup gidecek körüğün bağlantısına oturan gençlere “Yapmayın yavrum, ben sizin için çok endişeliyim!” duygusal bakışlarımın içsesimle birbirine karışarak kurulduğunu düşündüğüm iletişimle körüğün de en arkasına geçtim. Bin şükür…
Yolun bundan sonrasını birlikte paylaşacağımız ve o an itibariyle aileden saydığım, körüğün en arka grubunda cep telefonlarıyla; sevgilisiyle whatsupp’tan mesajlaşan ve zaman zaman gülümsemeleri kahkahaya dönüşen bir genç kız, yolculuk boyunca hiç bitemeyen ve her el eline okey gelen bir 65 biraz üstü okey oynayan yaşlı amcam, izlediği youtube videolarının sesini biraz fazla açıp hepimize bir şekilde canlı yayın yapan bir orta yaş kadınla birlikte yanındaki tanımadığı bir kendi yaş grubundaki kadına gelinini kesen 65’e biraz var yarı indirimli yolculuk yapan ablamla yolculuğumuza devam ediyoruz…
Biraz önlere doğru da körüğün hemen başında yan yana oturan iki 65 yaş üstü amcamın kırmızı noktalı olduğunu düşündüğüm muhabbetine kulak kabartıyorum. “Kulak kabartıyorum” diyorum çünkü belli belirsiz geliyor sohbetleri ve gördüğüm-hissettiğim kadarıyla da sadece benim değil birçok yoldaşımızın ilgisini çekiyor. Amcam sözde fısıltıyla ve yanındaki amcamın yüzünün kızararak dinlemek zorunda kaldığı, prostatıyla birlikte son yıllarda yaşadığı cinsel deneyimsizliklerinin serüvenini anlatmakta. “Anlatmakta” dedim de bir süre sonra, “Ohaa”, “Çüşş”, “Tırıs”, “Cık cık”, “Oldu mu canım”, “Ayıp denen bir şey var” türü tehditvâri haklı söylemlerle susturulmadan önce yani…
Neyse, biz dönelim mevzumuza. Birkaç oturacak yer boşaldı, oturmadım. Yerimin çok güzel olduğunu düşünüyorum şahsen. Tüm otobüse hâkim, rahatça gözlem yapılabilecek; insanları – insanlarımızı izleyip irdeleyebilecek bir konumdayım…
Oturdukları yerde yan yana düşen ve belli ki daha önce birbirlerini hiç görmemiş ama bir o kadar samimi ve içten bir sohbete tutuşmuş bir 65 yaş altı erkekle kadın, hayat pahalılığından bahsediyor. “2oo liraya yaklaştı” diyor abi, bir kilo etin kilosu. Birbirlerine konuya ilişkin öyle cuk oturan, anlamlı ve ikna edici bilgiler veriyorlar ki ve çevresindekiler bu hayat pahalılığı muhabbetine öyle sardırmış, öyle kanalize olmuşlar ki; kimisi kafa sallıyor bazı yerlerde, kimisi ne yapsın çekirdek çitleyerek dinliyor bu acı durumumuzu, tüm algı-yergi-yargı o iki olgun abiye ablaya çevrilmiş durumda…
Olaylar, olaylar anlayacağınız dostlar…
Bu arada unutmadan, yanımdan biri geçerken hafifçe tosladığı için uyanıvermişim. Yok canım, ne ayakta olamsı? Ayakta uyuyacak kadar da yorgun değilim. Türkiye Cumhuriyeti’nin baş harfleriyle isimlendirilen ve oturduğum yer olan Tece’den Vahap beyin 10 numara 5 yıldız limon otobüsüne bindiğimde oturmuştum zaten…
“Bu kadar anlattıkların ne peki?” derseniz de, teri atkıma sızan rüyaymış meğer…
Taş binaya gelmişiz bile…
Unutmayın dostlar. Sıralı sırasız yitip giden güzel yürekler, bir an öncesinde vardılar. Her gün, her an bize Tanrı’dan sunulmuş bir hediye…
“Başka ülkede yaşayamam” otobüs hallerimiz ve hikâyelerimiz; bir başka kafa çatlağına, bir başka sefere…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.